ESKİ BİR DEYİMİMİZ: KUŞ(LAR) KONDURMAK

ESKİ BİR DEYİMİMİZ: KUŞ(LAR) KONDURMAK

Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu



Yazmadı nakkâş ben sûretde bir dîvâne nakş
Gerçi kuşlar kondurur yazmakta Mecnûn üstüne
Hayali Bey

Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü, “deyim” sözcüğünü “genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir” diye tanımlarken deyimlerin en önemli özelliklerinden olan “az veya çok mecaz anlam taşıma” ve “kalıplaşmış söz öbeği halinde olma” yönlerine dikkat çekilir (TDKBüyük Türkçe Sözlükwww.tdk.org.tr ). Bir dilde deyimlerin bolluğu, hali hazırda kullanımı, çağrıştırdığı anlam katmanları o dilin köklü ve zengin bir dil olduğunun bir işareti sayılır. Hatta deyimler, milletin zekâsının, espri anlayışının, tasvir ve tahkiye gücünün, idrak olgunluğunun, ifade zenginliği ve dili kullanmadaki yüksek seviyesinin en önemli göstergelerindendir. Bu bakımdan kültür tarihi araştırmalarında, özellikle edebi metin inceleme ve yorumlamalarında bu dil malzemesinin dikkatle değerlendirilmesi gerekir.

Eski metinlerin layıkıyla anlaşılabilmesi, bünyesinde yoğun ve katmanlı anlamlar, ince zekâ mahsulü söyleyişler ve ironiler barındıran bu türden kalıp ifadelerin çözümlenmesine bağlı görünüyor. Şair/yazarın dili kullanımındaki başarısının en sağlam ölçütlerinden olan deyim ve atasözü kullanımı eski şairlerimizde adeta bir kuyumcu inceliği ve titizliğindedir. Zaten belirli kullanım alanları olan mahdut sayıdaki -birkaç istisnası dışında asla değişmeyen- mazmunlarla, herkesçe bilinen bir şeyi başkasından farklı ve daha güzel söyleme kabiliyetlerinin tezahürüne matuf bulunan klasik edebiyat, böyle yoğun ve mecazlı söyleyişlerle kendisine alabildiğince geniş bir inkişaf alanı bulur (Murat Ali Karavelioğlu“Divan Şiirinde ‘Bend Geçmek’, ‘Hurde Geçmek’ ve ‘Kapı Geçmek’ Deyimleri Üzerine”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 31, İstanbul 2014, 178).



Klasik Türk Edebiyatı metinlerinde deyim, “tabir” yahut “ıstılah” diye adlandırılır (Süreyya Beyzadeoğlu, “Divan Şiirinde Bir Deyim ‘Taş Yatur’”, Türk Edebiyatı, 269, Mart 1996, 55). Bugün kullanım yoğunluğu neredeyse tamamen yok olan deyimlerimizden birisi de “kuş(lar) kondurmak” deyimidir. Bu deyim, “bir işi mükemmel yapmak”, “harikulade bir sanat eseri meydana getirmek”, “bir işi titizlikle ve özen göstererek yapıp başarmak” anlamlarına gelmektedir. 16. yüzyıl şairlerinden Hayali Bey’in yukarıda yazdığımız ve divanın 372. gazelinde geçen beyti (Ali Nihad TarlanHayâlî Bey Dîvânı, MEB Yayınları, İstanbul 1945), “kuş(lar) kondurmak” deyiminin yerinde ve şairane bir şekilde kullanımına örnek teşkil etmektedir. Beyti günümüz Türkçesine şöylece çevirebiliriz:

Nakkaş (yazıcı, ressam yahut minyatürcü), her ne kadar Mecnun (=âşık) üzerine yazıp çizme işinde kuşlar kondursa da (= işini mükemmel yapsa da) benim gibi bir divane (=âşık) resmetmemiştirBilindiği gibi Mecnun, klasik Türk edebiyatı şairlerince de, modern şairlerce de sık sık şiire konu edinilmiş ve adı dünyaca ünlü bir âşıktır. Arap coğrafyasında ve çölde geçen bir aşk hikâyesi ile adı Leyla ile birlikte anılan Mecnun, âşıkların piri kabul edilir. Şu halde şair, kendisini Mecnun’dan daha büyük bir âşık ve aynı zamanda aşk işinde ondan daha maharetli biri olarak takdim etmektedir. Mecnun kelimesini cins ismi olarak anlamamız icap eder. Bu durumda nakkaş kelimesi Allah anlamı taşır. Bütün kâinatı büyük bir incelikle ve bir sanat eseri gibi kusursuz olarak yaratan Yüce Yaratıcı, nice âşıklar yaratmak hususunda da elbette mahirdir. Ne var ki şaire göre Allah, kendisinden (=Hayali’den) daha büyük bir âşık yaratmamıştır.

Bu beyitte dikkati çeken bir nokta daha vardır ki o da Mecnun ile kuş arasındaki ilişkidir. Meşhur aşk hikâyesinde anlatıldığına göre Mecnun, Leyla’ya kavuşamayınca kendisini çöle vurmuş, günlerce aç susuz dolaşmış ve çöldeki vahşi hayvanlarla arkadaşlık dahi etmiştir. Nihayet bir deri bir kemiğe dönen Mecnun’un başına kuşlar konmaya başlamıştır. Minyatürlerde onun bu mustarip hali etrafında bazı vahşi hayvanlar ve başında kuşlarla resmedilmiştir. Hayali’nin beytinde kullanılan ve yazımıza konu teşkil eden “kuş(lar) kondurmak” deyimi, Mecnun ile birlikte geçince böyle bir anlam derinliği de kazanmıştır.

Aynı mana derinliğini yine 16. yüzyıl şairlerinden Zati’nin bir beytinde de görmekteyiz.

Ey saçı Leylî ümîdim budurur Mecnûn gibi
Sâz-ı aşkı şöyle hoş çalam ki kuşlar konduram

Ey Leyla saçlı (=gece gibi siyah saçlı) sevgili; ümidim, aşk sazını Mecnun gibi çalıp kuşlar kondurmaktır. Bu beyitte sevgilinin saçı siyahlığından dolayı Leylî olarak anılmış ve ünlü aşk hikâyesinin kadın kahramanına atıfta bulunulmuştur. Öte yandan aşk sazını en iyi çalan Mecnun’dur. Şairin amacı böyle bir âşık olabilmek ve bu hususta kuşlar kondurabilmektir. Görüldüğü gibi Zati’nin iddiası Hayali’ninki kadar ileri değildir, ancak o da bu deyimi kullanırken Mecnun ile kuş arasındaki ilişkiyi hatırlatmaktadır.

“Kuş(lar) kondurmak” deyimi ile ilgili klasik edebiyatımızdaki örnekler elbette bunlarla sınırlı değildir. Deyimi, çeşitli benzetmeler yardımıyla türlü çağrışımlara açık bir halde kullanmış pek çok şair bulunmaktadır. Divan ve mesnevilerde, hatta tezkire gibi genellikle mensur yazılan metinlerde yapılacak kısa bir tarama, bunu göstermeye yetecektir. Ne var ki deyimin 17. yüzyılda bir hayli azaldığı ve kullanımdan düştüğü yahut kullanımının çok azaldığı varsayılabilir. Benzer deyimlerden bazıları için bkz. Murat Ali Karavelioğlu“Divan Şiirinde ‘Bend Geçmek’, ‘Hurde Geçmek’ ve ‘Kapı Geçmek’ Deyimleri Üzerine”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 31, İstanbul 2014, 175-204.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkçe İtiraf Sitesi

Mavi Sularda Unutulmaz Anlar İçin Tekne Kiralama

Getirbet Güncel Giriş Yapmak